bugün

entry'ler (21)

büyük istanbul depremi

er ya da geç olacak depremdir. bunun çaresizce beklenilmesi gerçekten çok üzücü. bence herkes farkında neler yaşanacağının ama kimse elini taşın altına tamamen sokmuyor. göz göre göre tarihin en büyük facialarından birini istanbulda yaşayacağız. sonrasında ülke genelinde yaratacağı kriz yıllar sürecektir. böyle bir felaketin geliyor olması ve buna hiç bir önlem alınmamasına asla anlam veremiyorum. en büyük ikiyüzlü de medya ve kamuoyu. 2019 da istanbulda deprem oldu 5.8 di galiba. herkesin aklı gitti. 1 hafta deprem konuştular her kanalda. sonra unutuldu. geçen seneki depremden sonra 1.5 ay deprem konuşuldu her yerde. tekrar unutuldu hiç bir şey olmamış gibi belediye seçimlerini falan tartışıyorlar. arkadaş yarım saat sonra olabilecek bir durumda her şeyimizi kaybedeceğiz. marmara bölgesi bir anda last of us evreni gibi bir yer olacak. nasıl herkes bu kadar rahat anlamıyorum.

durumun rezilliğini şöyle anlatayım, 3- 5 sene önce kartalda bir bina kendi kendine yıkıldı. 1 adet bina yıkıldı sadece. saatlerce enkaza ulaşamadılar, o bölge komple trafik olarak kilitlendi. enkazı toparlamaları falan bir kaç günü buldu. bu depremde o binanın bulunduğu sokaklardaki binaların çoğunun yıkılma ihtimali var. çaresizliği hayal edebiliyor musunuz ?

gta 6

trailerı sızdırılan oyun. gta 6 trailerini dün gece ağzım açık izledim. çığlıklar atarak izledim, çünkü yıllardır bunu bekliyorduk hepimiz. her gün yeni bir haber var mı diye bakıyordum, şirketin hissesini bile satın aldım yüklü bir miktar o kadar seviyorum yani. biraz sakinleşince düşündüm de beğenmediğim yönleri de var fragmanın. özellikle arabalar bende hayal kırıklığı yarattı. gerçekçi düşünürsek 12 yıl önce çıkmış gta 5 deki ferrari 458 in aynısını koymuşlar. vice citydeki lance'ın arabasını (beyaz cheetah) yenileyip koymuşlar. daha iyisini beklerdim açıkçası. ya da muhteşem bir egzoz sesi duyabilirdik. rdr2 deki silahların sesi muhteşeme çok yakındı mesela. bu fragmanda beklerdim güzel bir silah sesi. evet hayvani dünya çok iyi gözüküyor ama zaten bundan daha hafif bir şey gösteremezlerdi 12 yıl sonra. insanlar diyor ki npclere bak ne kadar güzel. rdr 2 deki npclerin üstünden 6 yıl geçince bundan daha az detaylı bir şey beklenemez ki zaten. yani tabiki çok güzel duruyor ama beklediğimiz şeylerin üstüne çıkmadı açıkçası, gta 5 gibi bir oyun yapmışsın, üstüne rdr 2 ile 6 yılda ne kadar geliştiğini neler yapabileceğini göstermişsin. bir 6 yıl sonraki fragmanda aynı arabalar... daha iyi olabilirdi bence.

tabiki bu daha ilk fragman, muhtemelen oyun çıktığında çok daha iyi şeyler göreceğiz. gta 5 arabasını sürdürmezler diye düşünüyorum. yine de çok heyecan verici.

mazda mx5

haftasonu 2.0 soft top yani tenteli versiyonunu kullandığım roadster. bu arabayla ilgili çok güzel düşüncelerim vardı, beklentilerimi tam olarak karşıladı. ne eksik ne fazla. bu arabayı tanımlamak istesek oyuncak demek lazım. gerçekten çok eğlenceli bir oyuncak ama ulaşım aracı değil bence. araç zaten 2 kişilik fakat 2 kişi de olsanız tatile zor gidersiniz. bagajı çok küçük. 1 tane kabin boy valiz sığar, 2 sığmaz. elinizde poşetlerle arabaya binseniz arka koltuğa atamazsınız. torpidosu bile yok. bir de bence konforlu da değil, rüzgar sesi ve yalıtımına çok takılmadım ben fakat diz mesafesi ve iç hacimi çok dar. 2 3 saatlik yolculuktan fazlası bunaltıcı olabilir. başka negatif özelliği var mı diyeceğim , yok.

şimdi güzel kısımlara gelelim. araba çok hafif ve bunu sürücüsüne hissettiriyor. muhteşem bir özellik bu. aşırı kıvrak. vites yolları çok kısa, güzel direksiyon hissi ve 160 hp ile çok eğlenceli bir kombinasyon ortaya çıkmış. zaten bunu alacaksanız kesinlikle otomatik almayın. yani düz vites otomatik tartışmasına girmek istemiyorum, kaybeden taraf açık ara düz vitestir bence de ama bu araç o araç değil. mutlaka düz vites alınmalı. ben daha önce 15 dakika arkadan itiş bir otomobil kullanmıştım, o da 136 hp bir bmw 116 idi, dolayısıyla sıfır tecrübe sayabilirim kendimi. ona rağmen ilk denememde donut çizebildim. arabaya alışsam yapabileceğim haylazlıkları düşünemiyorum bile. debriyaj tokatlayarak arkasını cok kolay ve kontrollu bir sekilde kaydırabilirsiniz. hafif olmasından ve çok güçlü olmamasından ötürü güvenli bir şekilde eğlenebiliyorsunuz. elinizden fırlayıp gitme ihtimali çok zorlamazsanız yok. 160 hp de gayet yeterli, dağ yollarında ve pistte çoğu güçlü arabayı üzer diye tahmin ediyorum. spor araba sanıp aşırı hızlı gitmesini beklemeyin, tam olarak 160 hp atmosferiklik gibi gidiyor. gayet yeterli fakat turbonun koltuğa yapıştırması da yok, bu da bir gerçek.

ayrıca biz bu arabayı hava 5 dereceyken kullandık. ve üstünü açtık. koltuk ısıtma sayesinde üşümüyorsunuz. yani üstünün açılma özelliği sadece yazın veya baharda olur, kışın açılmaz gibi düşünmeyin. hele istanbul gibi bir yerde yağmur yağmayan her saniye açılabilir, iç hacim o kadar dar ki klima + koltuk ısıtmayla hemen ısınıyorsunuz. özet olarak araba kullanmayı, sportif sürüş yapmayı, arabayı kaydırmayı seviyorsanız doğru adres. cafelerin önünde, yazlık kasabada hava atmak için de alınır. yukarıda saydıklarımdan hiç biri ilginizi çekmiyorsa sizlik değil, 2 ay sonra satarsınız. bir gün benim olacaksın miata.

istanbul trafiği

asla bitmeyecek trafik. gelin biraz analiz yapalım. şimdi bir problemi çözmek istiyorsak önce problemi iyi tanımlamalı ve anlamalıyız. uluslararası proje yönetimi methodu da buna çok benzerdir, ilk iş problemi tanımlarsın ve büyüklüğünü ölçersin. yani nasıl bir trafik sorunu yaşıyoruz ve ne kadar büyük bir sorunu çözmeye çalışıyoruz. bunu yaparken benzer metropollerle karşılaştırmaya çalışacağım. örnek olarak moskova ve londrayı aldım. başlamadan önce şunu söyleyeyim, karşılaştıracağım diğer 2 şehir de hem tasarım hem de çözüm açısından istanbuldan çok önde olmalarına rağmen trafik yaşanan şehirler. tabiki istanbula göre daha az yoğunlukta ama sorunu tamamen çözebilmiş değiller. yani bizim nasıl bir canavar ile savaşmaya çalıştığımızı anlatmak istedim.

şimdi soruna biraz sayısal bakalım. Istanbulda ve londrada kaç araba var ve kaç kişi yaşıyor.
londra: nüfus - 9 milyon || araç sayısı - 2.6 milyon
istanbul: nüfus - 16 milyon resmi (20 milyon kaçaklarla beraber) || araç sayısı - 4.7 milyon

yani istanbul maça baştan yenik başlıyor. bu hatayı politikacılar bilerek yaptılar, şehrin altyapısının bu nüfusu kaldırmadığı ve her geçen gün daha kötüye gidiceği herkesin bildiği bir şey zaten. bunu çözmemiz kısa vadede çok mümkün gözükmüyor, analizimize devam edelim.

burada yazılanları okuduğumda daha önce hiç belirtilmeyen bir sorun farkettim, o da istanbulun coğrafyası. Yani bireylerin araç kullanırken yaptığı hatalar, yolların giriş çıkışlarının hatalı dizaynı falan aslında çok küçük problemler. istanbulun sorunu çok daha geniş bir bakış açısıyla ele alınmalı. dünyada büyük şehirler genelde su kenarına kurulur ve merkezden genişleyerek bir daire şeklini alır. nüfus yoğunluğu bu dairenin içine geniş şekilde dağılır

örneğin londra

görsel

örneğin moskova

görsel

peki istanbulda durum nasıl ? istanbulun doğal bir problemi var. kuzeyi ve güneyinde deniz var. binlerce yıl önce şehri kurarken trafiği çok düşünmemişler anlaşılan ama günümüzde bu çok büyük bir eksi. çünkü şehir kuzeye ve güneye doğru genişleyemiyor sadece doğu ve batı yönlerine büyüyebiliyor. bu ulaşımda da büyük bir sorun. çok büyük nüfusu 360 derece dağıtmak yerine sadece sağdan ve soldan transfer yaptırmak mecburiyetindeyiz. bu da hareketi iyice kısıtlıyor.

örneğin istanbul

görsel

üstüne bir de şehrin tam ortasından çok büyük bir su geçiyor. diğer şehirlerde de şehrin ortasından geçen su kaynakları var fakat farkı şu o nehirler genişlik olarak kısalar. üstüne çok sayıda geçiş noktası yapılabiliyor. istanbul boğazı ise bir hayli geniş, en dar yeri 700 metre. Ortalama genişliği ise 2 km den fazla yer yer 3.5 km yi bulabiliyor. Londradaki thames nehrinde ise bir çok noktasında 200 metreye kadar düşüyor. Bu da yürüme köprüsü bile yapmaya olanak sunuyor. bizim şuan araç yolu için 4 alternatifimiz var. raylı sistem olarak sadece marmaray var yani 1 adet. hadi metrobüsü de ekleyeyim, araçla aynı yolu kullanıyorlar ama çok ciddi nüfus taşınıyor sonuçta.

toplam 6 adet alternatif oldu. sıkı durun londrada thames nehrini geçmek için kaç adet alternatif varmış bakalım. araç yolu ve raylı sistem olarak tam 26 adet alternatif var. bu bahsettiğim sadece londra merkezde olanlar. thames nehrinin bütün uzunluğunda toplam geçiş nokta sayısı 300 u buluyor. biz çanakkaleyi de dahil edersek 7 farklı şekilde asyadan avrupaya geçebiliyoruz. iki şehir için de deniz ulaşımını saymadım. 26 ve 6, 300 ve 7. elimizin ne kadar güçsüz olduğunu farkına varabildiniz mi?

şimdi şehrimizin dezavantajlarını coğrafi olarak anlamış olduk. Peki bugüne kadar getirilmiş çözümleri karşılaştıralım. Bu büyük nüfusu şehrin içinde transfer etmek için ve şehrin dışına çıkarmak için otobanlar yapılmış. Onların dizaynına bakalım. Diğer büyük şehirlerde en içten dışa doğru daire şeklinde anayollar yapılmış.

Örneğin londra

görsel

Londrada mesela 3 adet çember iç içe geçmiş gibi gözüküyor. En sonuncu çember 3 şeritli otoban. Ve bu çemberlere ulaşmak için çok sayıda ara yol var. gideceğiniz yöne göre çemberin bir kısmına katılıyorsunuz. Nüfus içten dışa doğru hareket etmiş oluyor. Dıştaki daireden içteki daireye gitmek için 13 farklı ara yol var. Moskovaya bakalım.

Örneğin moskova

görsel

Moskovada da çok benzer iç içe geçmiş 3 daire var. hatta londradan çok daha nizami gözüküyor. Yine nüfusu dairelerin farklı noktalarına katarak dışa doğru dağıtıyorsunuz. Kabaca 18 farklı ara yoldan şehir içine girilebiyor.

istanbula bakalım.

görsel

çember falan yok. Zaten çember yapmak istesek nereyi merkez alacağız ki. Kadıköyü mü, beşiktaşı mı, üsküdarı mı, ümraniyeyi mi? şehrin dışında gebze, esenyurt, avcılar, başakşehir gibi canavarlar da duruyor bu arada. Peki araç yoğunluğu nasıl taşınıyor. Sadece 3 tane alternatifimiz var. d100 ( halk arasında e5), e80 – tem otoyolu ve o7- kuzey Marmara otoyolu. Şehre arabayla girmek veya çıkmak için bu 3ünden birine katılmak zorundasınız. Ve hep nüfusun kalabalık olduğu boğaza doğru gitmek zorundasınız. Üstelik bu 3 alternatifden birisi aslında şehir içi ulaşım için tasarlanmadı. Kamyon ve otobüsler şehir trafiğine takılmadan geçip gitsin diye yapıldılar ama trafiği kısalttığı için binek araçlar tarafından da günlük kullanılıyor. Diğer ikisinin üstünde ise sayısız avm ve iş merkezi var. bunlara ziyarete gelenler ayrıca kendi trafiğini oluşturup ana yolu da etkiliyor.

Edirneye köfte yemeye giden aile, mall of istanbulun trafiğinde saatlerce bekleyebiliyor. Tüpraş izmit rafinerisinden altunizadedeki benzinciye mazot getiren tanker kurtköyde viaport trafiğine takılıyor. Orayı aşarsa her gün 5 milyon kişinin işe gitmek için kıta değiştirdiği köprü trafiğine girecek.

Bu yolların sonunda büyük sanayi bölgeleri, havaalanları, limanlar falan var. şehri beslemek için buralardan içeri kamyonlar vs de sokmamız lazım. burdaki yoğunluğu şehre sokmak için 3 alternatifin var, rakiplerin londrada 13, moskovada 18 tane alternatif var. üstelik onların baş etmek zorunda olduğu nüfus ve araba sayısı daha az. Londra neredeyse yarımız kadar nüfusu bizden 10 larca kat farklı alternatifle taşımaya çalışıyor, yarımız kadar kaynağı 4 kat fazla alternatifle şehrin içine sokuyor. Hem kollarımız çok güçsüz hem taşımaya çalıştığımız yük çok fazla.

Problemi özetledikten sonra araç sayısını azaltmak için geliştirilen yöntemlere bakalım. Londrada benzinli euro 4 ve üzeri , dizel euro 6 ve üzeri araçlar şehir içine girip emisyon vergisi ödemiyor. Kabaca benzinlilerde 2006 ve üzeri, dizellerde 2015 ve üzeri oluyor. Bunlardan daha eski model araçlar 12.5 pound emisyon ücreti ödemek zorunda, dolayısıyla eski arabası olan her gün şehre arabasını sokmak istemiyor. Ha bu durumdan ötürü zaten eski arabalar yok olmaya başladı, klasik araç harici çok fazla 15 yaşından eski araç göremiyorsunuz şehir merkezlerinde.

Gelelim diğer vergiye. Congestion charge denilen şehrin en merkezine girmek için ödenen günlük vergi. Bu vergi aracın yaşından, emisyonundan bağımsız. En içteki daireye gireceksen ödeyeceksin. 15 pound civarı olması lazım. Düşük gözükebilir ama bir gün için az bir miktar değil. Kabaca 10 L benzin alınabilir. Arabanızın belki 1 hafta 10 günlük benzin masrafını 1 günde ödemeniz gerekiyor. O yüzden o bölgeye aşırı zenginler ve ticari araçlar hariç insanlar araçlarıyla gelmiyor.

Congestion charge bölgesi

görsel

Bu uygulamanın çok acil istanbula da uygulanması lazım. Kadıköy, Beşiktaş, üsküdar gibi ilçelerin merkezlerinden başlanabilir. Daha sonra bence tüm sahil şeridine uygulanması lazım. Hafta sonu beylikdüzünden, bağcılardan arabalarla gelenlerin bebek Beşiktaş arasının yaklaşık 24 saat boyunca kitlemesine müsade edilmemeli. Tabi şöyle bir yeni sorun üretecektir bu, insanlar bu bölgelerin sınırına kadar gelip araçlarını park etmeye çalışacaktırlar. Orada da ayrı bir kaos doğacaktır. Ama ona da çözümümüz var. park kısıtlamaları, birazdan geleceğim. Sahil şeridine arabayla girdiğin anda 400 lira vergi almaya dair kanun. Yarın bunu istanbul belediyesi karar alıp uygulasa iktidar destekçileri insan haklarına aykırı diye olay çıkarır. Aynı kararı istanbul valiliği alsa bu sefer muhalefet aynı şekilde olay çıkarır. O yüzden çok uygulanabilir görmüyorum türkiye gerçekliğinde.

Şimdi park sorununu ele alalım. Aslında ingiliz bakış açısıyla bu sorun araç trafiğini engellemek için bir silah. istanbulda ara sokaklarda boş bulduğum yere park edebilirim, istersem de aracımı bir hafta sonra gelip alırım kimse bir şey diyemez. isparkın olduğu bölgelerde (sadece merkez bölgelerin ara sokaklarında var), park ücreti yansıtılır, onu da öderim çok bir problem değil. Günlük park ücreti de 150 tl imiş. Dediğim bölgelerde 1 kahve parası. Londraya bakalım. Park ücreti saatlik 4 pounddan başlıyor. 3 L benzinden fazla.

Maddi kısmını geçtim. isteseniz de arabayı uzun bırakamıyorsunuz. Çünkü yasak. Ara sokaklarda herkesin evinin önüne park edebilmesi için park izinleri var. bazı sokaklara sadece kayıtlı arabalar park edebiliyor. Diyelim ki o sokak halka açık, onda da aracın kalma süresi var. en iyi ihtimalle maksimum 4 saat izin veriliyor. Sonrasında da 2 saat içinde aynı yere dönüş yapamıyorsunuz. 4 saat sonra çıkayım bir daha gireyim yok yani. Tabi 4 saat dediğime bakmayın genelde 1 saat oluyor bu süre, 30 dakika gibi gaddar olan bölgeler de var. Park kurallarını anlatan tabelayı buraya koyuyorum.

görsel

Her yerde bu tabelalardan var ve buna göre hareket etmek zorundasınız. Sadece Şu resime bakınca bile arabayı evde bırakıp metroyla gittim. Burada mesela maksimum 2 saat park edilebiliyormuş. diyelim ki 5 saat bıraktınız. Ceza yiyorsunuz. Genelde 80 pound civarı. Hemen öderseniz 40 pounda düşüyor. Ödemezseniz mahkeme ve hapise kadar yolu olabiliyor. Ben şahsen ispark görevlisiyle plakaya yaz abi nakit yok diyip anlaştığımı biliyorum. Ödemezseniz de hiç bir şey olmuyor ispark ücretlerini. Araç muayenesine bile engel değil. Satarken muhtemelen çıkar bir yerlerden.

Yani londrada şehir merkezine bırak arabayla girmeyi, yaklaşmaya bile korkuyorsunuz. Congestion charge- vergi verilen bölgeye geldim, arabayı bırakayım akşam alayım diyemiyorsunuz. Ceza yersiniz. Özel otoparka bıraksan 40 pounda kadar çıkar. Ben gebzeden bağdat caddesine 1990 model tofaş kartalımla gelip, 10 dakika yürüme mesafesindeki ara sokağa arabamı bırakıp, 0 tl harcayarak gece evime dönebilirim. Belki de arkadaşta kalırım sıkıntı olmaz.

Peki diyelim ki bunları yaptık ve araç kullanmayı caydırıcı hale getirdik. istanbul ulaşım için yeterli toplu taşıma alternatifleri sunabiliyor mu? malesef hayır. Geçmişte çok daha kötüymüş, gün geçtikçe daha iyi hale geliyor fakat yine de çok yetersiz. 1 duraklık tüneli saymazsak, bu şehirde 1990 yılına kadar metro bile yoktu.2000 yılında 2 tane kısacık hattı vardı koca istanbulun. Tam olarak 100 yıl geriden geliyoruz. Bu da londranın 1908 deki metro haritası.

görsel

Böyle kötü bir duruma rağmen, akıllanmadık. Tem otoyolununun ve 2. Köprü yolunun kesiştiği, 1. Köprüden anadoluya geçenlerin direk olarak bağlandığı kesişim noktasına, evet evet tam bu 3 hayvani yoğunlukta olan ana arterin kesişimine finans merkezi yaptık. Burada 30 bin kişinin çalışması bekleniyor. ama rahat olun metrosu da olacak. Üstelik buradaki finans kuruluşlarının çoğunu ankaradan getiriyoruz. Nereye getirelim demişler, trafiğin cozuttuğu, en problemli yere getirelim diye karar almışlar.


görsel
Burası aktif çalışmaya başladığında istanbula giriş ve çıkış gerçekten çok zor olacak, evet deprem olursa anadoludan yardım gelmesini bekleyin siz.

Özetle şehrimiz hem coğrafi olarak kötü, hem nüfusumuz çok fazla, hem yetersiz sayıda ve nitelikte araç yolu yapmışız hem de araç kullanmayı caydıracak hiç bir önlem almamışız. Bence bu şartlar altında istanbul trafiği az bile.

kawasaki

japon motosiklet üreticisi. bu marka motosikletlerin mazdası gibidir. 4 büyük japon arasında suzuki ile beraber lüks klasmanı temsil ederler ama kawasaki en üsttedir. motorlarındaki malzeme kalitesi, işçiliği, teknolojileri gerçekten çok üst düzeydedir. herhangi bir modelinin muadiline binip sonra kawasakiye binerseniz ne dediğimi anlarsınız.

bu arkadaşlar avrupaya hiç gelmeyen 4 silindir 250 cc makine yapmışlardı. euro şartlarından dolayı sadece endonezyada falan sattılar galiba. burdan aldıkları güçle euro emisyonlarına uygun 400 cc 4 silindir yapmışlar. oldukça heyecan verici. sapık gibi türeyen 2 silindir 3 silindir naked furyası, r6 nın durdurulması falan beni gerçekten bunalıma sokmuştu. bu sene çok güzel haberler var. honda cbr 600 rr ı yeniden üretmeye başladı, kawasaki ninja zx 4 r ve 600 lükleriyle piyasayı ışındırdı. yamaha r7 siyle biraz mahallenin ezik oğlanı oldu, kesin onlardan da bir yeni r6 cevabı gelir gibi.

gelgelelim kawasakinin türkiye distribütörü malesef çok ilgili değil. 400 lükleri getirmeye başlamışlar, fiyat listesi güncellenmiş. fakat internet sitesine girince çok ucuz bir kaç sayfa sizi karşılıyor ve heyecan verici yeni modelleri eklememişler bile. adamlar gerçekten tok satıcı. fiyatı yüksek olmasına rağmen biraz uğraşılsa bu markanın canlanmaması için hiç bir sebep yok.

national gallery

Londra’da bulunan resim galerisi. buraya beni zorla götürdüler. sanat sepetten hiç anlamayan ve çok da ilgisini çekmeyen biri olarak ben bira içmek istiyordum. fakat gördüklerim karşısında şok oldum ve iyi ki gelmişim dedim. bir kere galeriler eserlerden bağımsız olarak çok başarılı dizayn edilmiş. duvar kağıdı ve mimarisi muhteşem bir atmosfer yaratıyor. yağlı boyalar ise gerçekten muazzamdı. bildiğiniz 4k fotoğraf kalitesinde resim var ve bunu elle çizmişler.

ben gerçekten akıl erdiremedim ve büyük bir aydınlanma yaşadım. şunu farkettim; eskiden kamera olmasa bile bu resimler sayesinde geçmişin neye benzediğini baya baya bilebiliyoruz aslında. insanların yüzleri, şehirler falan çok net çizilmiş. fakat osmanlıda resim kültürü olmadığı için benim eski istanbul veya padişahlar hakkında çok bir fikrim yok. elbette bazı çizimler var ama burada gördüklerime yaklaşacak detayda hiç bir şey hatırlamıyorum ve bilmiyorum osmanlı tarihi ile ilgili.

içeride picasso, van gogh gibi sanatçıların çok meşhur tabloları da var. zaten önlerindeki kalabalıktan anlıyorsunuz farklı bir şey olduğunu. ama bence diğer yağlı boyalar kadar etkileyici değil bunlar sadece ünlüler. cuma günleri geç saatlere kadar açık olabiliyor. hatta bazen içkinizi alıp içeride takılabiliyormuşsunuz, muhteşem bir olanak. son olarak hiç resimle ilgisi olmayan birisi eğer boş vakti var ise burayı bir kaç kere gezerek baya bir fikir sahibi olabilir ve hayatında yeni bir pencere açılabilir. Londra’da yaşasam en az ayda 1 kere ziyaret ederdim heralde.

victoria and albert museum

Londra’nın en huzurlu müzelerinden biri. içinde envai çeşit sanat eseri, heykel vs bulunur. bazılarının büyüklüğüne ve ihtişamına gerçekten hayran olmamak mümkün değil. özellikle davut heykelinin olduğu galeri mutlaka görülmeli. bu arada burdaki bazı eserler orjinal değil fakat kaliteli birer replikaymış. türk islam dünyasından eserler de bulunuyor. çok sayıda iznik çinisi vardı.

buraya mümkünse natural history museum gezildikten sonra gelinmeli. natural history'nin arka kapısının tam karşısında bulunmakta. bir anda natural historydeki çocuk ve turist kalabalığından kurtulup kendinizi orta çağ sosyetesinin evinde hissetmek müthiş bir duygu. gezmeniz bittikten sonra mutlaka avlusuna çıkıp kahve için ve hayat ne güzel bir şey diyip mutlu olun. avlusu gerçekten çok güzel. en son müzenin ana giriş kapısından büyük caddeye çıkın. o kapının önünde mutlaka fotoğraf çektirin, Kapı gerçekten çok ihtişamlı, geniş açıda mükemmel çıkıyor. daha sonra caddeden geçen herhangi bir otobüse binip trafalgara geçebilirsiniz.

natural history museum

muhteşem binası olan londra müzesi. girişte sizi havada asılı olan mavi balina iskeleti karşılayacak. bütün kemikleri gerçek. içinde yüz bin yıllık ağaçlar, nesli tükenmiş hayvanların iskeletleri ve doldurulmuş halleri, dinozor fosilleri falan var. fosillerin tamamen çıkartılmış olanları değil de halen toprakla birleşik fakat sadece üstünün kazınmış olanları beni çok etkiledi. human evolution kısmı da çok özel bence, yaşamış bütün insan türlerinin iskeletleri var. nasıl evrildiğimizi iyi anlayabiliyorsunuz. arka kısımda darwin bölümü var. mutlaka ama mutlaka görülmeli, darwinin üstünde çalıştığı kavanoz örnekler var. bence çok farklı bir deneyim.

gel gelelim bu müzeden ben çok etkilendim fakat beklentim daha da fazlasıydı. çok sayıda turist ve çocuklu aile biraz bunaltabiliyor insanı. arka kapısından çıkıp hemen yolun karşısındaki victoria and albert museuma geçilmeli. böylelikle bir güne iki muhteşem müze sığdırabilirsiniz. fakat eğer londrada yeterli vaktiniz yoksa burayı atlayabilirsiniz, british museum+national gallery yapmak daha mantıklı. british museumda gördüğüm mumyalar burdan daha etkileyiciydi bence. Yine de zaman varsa mutlaka görülmeli.

yamaha yzf r7

petrolheadleri üzen motosiklettir. r6 gibi bir efsanenin üretimini sokak için bitirip r1 den sonra alınabilecek spor motosiklet olarak bunu çıkarıp hayallerimizi yıkmıştır yamaha.

bu arada bence motorun bir suçu yok. aslında motosiklet kendi klasmanında iyi bir alternatif. hiç kullanmadım ama güçlü cp2 motor bloğuna güzel bir kıyafet giydirilince ortaya çıkan şey virajlı yollarda eğlenceli olabilir gibi geliyor. tabi şasi geometrisi, amortisörleri falan çok iyi değil sanırım.

yine de 250 den sonra 600 yerine bu motosiklet şehir içi kullanımı da göze alındığında tercih edilebilir. gidon turu dar ama sanırım. aynı anda az az r6 da üretseler çok güzel olurdu. Şu anda sadece pist versiyonları üretiliyor r6 nın.

birmingham

yaşamak için güzel, gezmek için kötü olan şehir. londranın aşırı hayat pahalılığı sebebiyle, özellikle kiralar, burada bir süre yaşanılabilir. konumu sebebiyle bence ingilterede yaşanacak en mantıklı şehirdir. neredeyse 2 saat içinde liverpool, manchester, cardiff, londra hepsini görebilirsiniz. 4 saatte newcastle, 6 saatte edinburgh.

şunu da söyleyeyim gerçekten diğer şehirlerin arasında kötü şehir merkezlerinden birine sahip. nereye gitsem burası birminghamdan iyiymiş diyorum. demografik yapısı ise gerçekten kötü. istanbul fatihin yobaz bir mahallesine gidin, nüfusun %40'ını ingiliz yapın birmingham oluyor. şehrin en turistik caddesinde bütün gün kuran okunuyor hoparlörle o kadar diyeyim. tabi kalan %40 ingiliz şehri yeterince eğlenceli yapmaya yetiyor bence, ocelikle cuma ve cumartesi geceleri.

kafede tek başına oturmak

nadiren yapıldığında keyif veren eylem. problemleriniz veya hayalleriniz hakkında düşünmenizi sağlar. çok sık yapıyorsanız bir yerden sonra kötü hissettirir.

kordsa

türkiyenin en katma değerli şirketlerinden biri. yurtdışındaki yatırımları, ortaklıkları ve pazar payı gerçekten çok etkileyici. b2b satış yaptığı için fazla bilinmiyor tahminimce.

xiaomi redmi not 8 pro

4 yıldır kullandığım telefonum. telefon beklentilerimin çok çok üzerinde çıktı. fiyat performansının çok iyi olmasına ve çıktığı dönemde iyi bir alernatif olmasına değinmiyeceğim. bunlar zaten çoğu çinlinin sunduğu sıradan avantajlar. bu telefon garip bir şekilde çok sağlam. yüzlerce kez yere düşürdüm hiç bir şey olmadı. yıllardır hunharca kullanıyorum, hafızasında yer de kalmadı, hala ilk günki performansına çok yakın. bataryası bile ölmedi doğru düzgün.

sagopa kajmer

ceza ile birlikte türkçe rap diyince akla gelen iki isimden biri. gerçekten messi ile ronaldo gibiler, diğerleri arasında o kadar fark var ki.

yazmak

insanın mental sağlığına faydalı etkinlik. gerçekten iyi hissettiriyor.

british airways

thy seviyesinin altında hizmet veren firma. ingilterenin en büyük havayolu ama kalitesi çok iyi değil. zaten ingilizlerde böyle bir olay var, bir şeyin fonksiyonuna çok önem veriyorlar. eğer işlevsel ise ekstra bir kuruş bile harcamayı sevmiyorlar. lüksden kaçınıyorlar. otobanların çoğu gece karanlık mesela. ama iş görüyor mu görüyor. havaalanları vs aşırı sade. önemli olan işini görmesi.

bu firmayla sabiha gökçen heathrow uçtum. destinasyonun en yoğun olduğu dönemdi, yaz sonu ve ingilizlerin hepsi tatilden evine dönüyordu. uçakta 1 kişilik bile yer yoktu ve kabin bagajlarında yer kalmadı. bir çok kişi çantaları falan yere koydu, baya baya hatlı minibüs gibi istanbul londra uçurdu adamlar. uçakta da ekran vs yoktu ve koltuk araları da dardı. ikram edilen kek ise hayatımda gördüğüm en küçük kekti. yine de güzel bir alternatif, sadece low cost değil diye konfor beklemeyin uçuşlarında.

gta 6

insanları akıl hastası etmiş oyun. 10 yıldır bu oyun bekleniyor ve hakkında en ufak bir bilgilendirme bile yapılmadı henüz. sadece üzerinde çalışıldığını biliyoruz bir de leakler var. güzel insanlar trailer beklemekten kafayı kırdı. herkes manyak manyak tahminlerde bulunuyor fakat bir türlü gelemedi arkadaş bu trailer. ben de redditte duyduğum bir teoriyi anlatayım. tamamen palavra bence ama yapılan tahmin hoşuma gitti sadece.

şimdi efendim rockstar oyunlarının trailerlarını hep salı günü yayınlarmış. o yüzden 24 ekim 2023 salı günü neden olmasınmış. bir de gta online'da "rockstar says relax" yazan bir tişört varmış. ne tesadüf ki 24 ekim 1983de relax isimli bir şarkı çıkmış. o yüzden bugün trailer bekleyenler var. hiç sanmıyorum ama keşke olsa.

şınav çekmek

tek başına spor salonu etkisi gösteren hareket. bunu düzenli şekilde sayı arttırarak yaparsanız vücudunuz çok güzel tepkiler verir.

kemal kılıçdaroğlu

büyük politikacı. şaka yapmıyorum gerçekten öyle. dünyada herhangi bir alanda bu kadar başarısız olup görevine devam edebilen başka biri olduğunu sanmıyorum. bu ortamı parti içinde veya kamuoyunda sürdürebilmek meziyet ister.

british museum

yazılanların aksine 1 günde gezilebilecek müze. hatta 4 saatte komple turlayabilirsiniz. fakat verim alamazsınız. 2. saatten sonra eserlere karşı tepki verememe başlıyor. aşırı kalabalıkla birlikte biraz bunalıyorsunuz ve tabiri caizse overdose oluyorsunuz. o yüzden zaman varsa bence 3 ayrı turda gezin. ama aceleniz var ise 4 saatte bitirebilirsiniz.

içerde zaten dünyanın her yerinden efsane parçalar var. mısır , mezopotamya ve türkiye bölümleri mutlaka görülmeli. halikarnas mozelesinin olduğu galeri etkileyiciydi gerçekten. bunları gördükten sonra bunalmış bir şekilde çıkışa ilerlerken zorla da olsa ingiliz bölümlerine baktık. beni en çok etkileyen kalıntı ise ordaydı. manchesterda çamurlu bir bölgede mumyalaşmış bir adam bulmuşlar. yüzyıllardır orda duruyormuş ve saçları, sakalları dikkatli bakınca gözüküyor. mutlaka o adamı görün çok ürperticiydi gerçekten.

ingilizlerin buradaki her eseri çalmaları konusuna gelince de evet gerçekten öyle. bunu bütün dünya kabul ediyor zaten. onlar tarihi esere daha iyi bakar, iyi yapmışlar bakış açısını çok iki yüzlü buluyorum. hırsızlık hırsızlıktır. ha sendi kendi eserlerine sahip çıkamazsan değerini bilenler alıp götürüyor işte bu da ayrı bir gerçek. tarih bilinci olarak bizden 200 yıl ileride oldukları için, mecaz değil 150- 200 yıl önce türkiyeye gelip götürdükleri eserler var, kılıfına uydurarak çalabilmişler. özeleştiriyi yapmak lazım.